SON DAKİKA
Hava Durumu

Eğitimci babanın eğitimci kızları

Her mesleğin temelini oluşturan meslektir aslında öğretmenlik. Öğretmenliğin sorumluluğu bir kişinin geleceğini hatta ülkenin geleceğini şekillendirir. Öğretmenliği eğitim ve öğretime adanmış bir ömür olan Ali Öztürk ve kendisi gibi öğretmen kızları Tülay, Gülay ve Fatma hanımlarla konuştuk. Ali Öztürk, Tülay Öztürk, Gülay Selvi ve Fatma Baykal’ın nazarında tüm öğretmenlerin öğretmen gününü kutluyoruz.

Haber Giriş Tarihi: 24.11.2023 13:36
Haber Güncellenme Tarihi: 24.11.2023 14:07
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursa5n1k.com
Eğitimci babanın eğitimci kızları

Sizleri tanıyabilir miyiz? Hangi okulları bitirdiniz? Kaç yıl çalıştınız?

Tülay Öztürk: 67 68 Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Okulu mezunuyum. 27 yıl çalıştım. 27 senenin 12 yılını sınıf öğretmenliği, diğer yıllar da ise idarecilik yaptım. Biz çocuk Edebiyatı okuduk, çocuk psikolojisi okuduk, çocuk hastalıkları okuduk.  Öğretmenliği bir iş değil, benim için çok farklı bir sey. Bizdeki öncelik kaç çocuk kazandık olayı vardı

Gülay Selvi: 1974 yıllında öğretmen okulunda mezun oldum. Bizden sonra öğretmen okulları da kaldırıldı. Okulu bitirdikten sonra, 6 ay köyde çalıştım. O 6 ay staj dönemiydi.  Sonra Erzurum merkezde bir buçuk yıl çalıştım.  Evlenip İstanbul’la geldim. 31 yıl öğretmenlik yaptım.

Fatma Baykal: 1976 yılında öğretmen okullunu bitirdim.  Bitirince üniversite sınavıyla Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü  matematik bölümüne girdim. 1979’da mezun oldum. Mezun olur olmaz göreve başladım. 20 yıl Erzurum’da çalıştım, sonra İstanbul’a geldim.  Bir 10 yılda İstanbul’da çalıştım. Toplam 30 yıl öğretmenlik yaptım.

Baba öğretmen, üç kız kardeş öğretmen, Fatma hanımla Gülay hanımın eşleri de öğretmen. Tam bir öğretmen karargâhı gibi bir ev. Böyle bir evde ortam nasıldı?

Tülay Öztürk: Herkes birbirine saygılıydı mesafeliydi. Büyük küçük olayı vardı. Sevgi ve saygı vardı. Biz biraz aşırı konuşsak babam gelirdi ‘dedikoduyu bırakın kitap okuyun’ derdi.

Gülay Öztürk: Eşim öğretmen, eşimin babası öğretmen, eşim dedesi eğitmen yani iki tarafta eğitimci bir aile.  Ev hep okuldu. Babam eğitime önem verirdi.  Evlendikten sonra iki yıl daha okudum.  Çocuğum vardı. Tabi ki çok zordu. Babam bizdeydi bir aile dostumuz ‘ne gereği var okumasına’ dedi. Babam da ‘okumanın yaşı yoktu. Çocuklarım hangi yaşta olursa olsun okuyabildikleri yere kadar okusun. Arkalarındayım. Gerekirse ceketimi satar okuturum’ babamın o lafını hiç unutmam.

Fatma Baykal: . Babam bizi  eğitim ordusunun  birer neferi yaptı.  Babamın evinden ayrılınca kendi evimizde öyle oldu. Okuldan geliyorsun akşam yemeğinden sonra salon sınıfa dönüşüyor. Yemek masası çalışma masasına dönüyor. Eşimle branşlarmız da aynı.  Masanın bir başında ben bir başında o. Kitaplar kâğıtlar uçuşuyor. Sohbet konumuzda hep eğitim hep okul. Benim evimde 2 öğretmen 3 öğrenci. Sabah kalkan okulla gidiyor. Akşam herkes de okuldan geliyor. Bir birimize ‘günün nasıl geçti’  sorduğumuzda ‘hep okul’ ev bildiğimiz okuldu. Okulda biten mesai evde devam ediyordu.

Babanızın öğretmen oluşu sizin de öğretmenliği seçmenize etkisi oldu mu?

Tülay Öztürk: Oldu tabi. İster istemez etkilendik. Ne olmak istiyorsun diye bir konuşma olmadı. Sevilen bir meslekti. Saygı gören ve değer verilen bir meslekti. Bayan için iyi bir ortam iyi bir meslekti.

Gülay Selvi: Hayır bende etkili olmadı.  Öğretmen okulunun evimize yakın olmazı belki etkili olmuştur.  Annemin ‘öğretmen olsun’ dediğini hatırlıyorum. Annem ‘kızlar için en güzel meslek’ demesi. Babam  ‘illa öğretmen ol’ demedi.

Fatma Baykal: Muhakkak oldu benim için. Babam öğretmenliğinin tamamını Erzurum’da yaptı. Erzurum’da birkaç kuşak hep babamın öğrencisi. Babamın öğrencileri benim öğretmenimdi. Babamdan övgü ile söz etmeleri beni çok sevindirdi.  Cadde de yürürken koca koca adamların babama saygı göstermeleri beni çok etkilemişidir.

Babanızın yaşadığı dönem yaşadığı coğrafya göz önüne bulunduğunda; iletişim nerdeyse yok, ulaşım oldukça sıkıntılı bir dönem.  1930’larını sonu 1940’ların başı eğitime nasıl başladı? Cumhuriyetin 2 nesil öğretmeni diyeceğimiz bir zaman

Gülay Selvi: Köy endüstrilerin ilk öğrencilerinden.  Şuan söyleyeceğimi babaannemin ağzından duydum şöyle demişti: ‘ köye devlet adamaları gelmişti. Okulları gezmişler, sınıfa girmişler, sorular sormuş. Ali’m hepsine cevap vermiş. Dedesini okulla çağırmışlar bu çocuğun okuması lazım. Dedesi de götürüp okulla teslim etti’ derdi. Daha sonra babaannemin devlet adamı dediği; İspir kaymakamıymış. Köy endüstrileri açıldığı zaman köyleri gezip başarılı öğrencileri topluyorlarmış.  Babamda o şekilde eğitime başladı. Herkesin babası kıymetliyedir. Ama benim babam gerçekten çok kıymetliydi. Sadece kendisi gidip okumakla kalmadı. Köyünde de birçok kişinin okumasına katkıda bulunmuştur. Hatta bir akrabasını kaçırarak okumasına vesile olmuş. Şöyle ki; İsmail amcanın babası, İsmail amacının okumasa izin vermiyor. Köydeki işlerden dolayı. Babamla sabah namazından önce kalkıp dağlardan kaçarak yola çıkıp gelen araçla okula gidiyorlar.  Bunu ben İsmail amcanın kendisinden duydum. O dönem köy endüstrilerini başarı ile bitiren kişileri son sınıfta öğretmen yüksekokuluna gönderiyorlar.  Orada okuyor.  Ankara’da Dil ve Tarih fakültesini okuyor. O dönem edebiyat tarih birdi. Babam gerçekten cumhuriyetin çok değerli öğretmenlerinden.

Babanız araştırma yapıyor, 60’lı yıllarda Almanya’ya gidiyor. Kitaplar, şiirler, tiyatro piyesleri yazıyor. Babanızın çalışmalarından söz eder misiniz?

Tülay Öztürk: Çanakkale savaşının haritasını yapmıştı. Savaş gemilerini minyatür Hatta Kurtuluş savaşını anlatan haritasını; hangi cephede hangi komutan var, o komutanın minyatürünü çizer isminin baş harflerini yazardı. Kaç bin askeri var yazardı.  Yedi bölge haritası vardı.  Babamın Üç Kemaller diye bir tiyatro piyesi vardı. Namık Kemal, Yahya Kemal Mustafa Kemal diye. Bunları her sene sahneye koyardı. Yarın Erzurum’a gidiyorum diye bir temsil yazmıştı. Şiirleri vardı. Çoruh diye bir şiiri var. Ben onu hep okuyamam. Sonra bir şiiri var; Zeki Gitti Gelmedi.

Gülay Selvi: O yıllarda kendi imkânlarıyla Almanca öğrendi. Hatta okuldaki çocuklara hafta sonu hiçbir ücret almadan Almanca öğretiyordu. Bu çalışmalarından dolayı devlet babamı Almanya’ya gönderiyor. Bir yıl eğitim aldı. Geri geldiğinde yüksekokullarda Almanca eğitimi vermeye başladı. Sadece edebiyat tarih değil Almanca dersi de verdi.

Fatma Baykal: O zaman çıkan dergilerde makaleleri yayınladı.  İlk 1973 yılında Ötüken Türk kitabesini yazdı. Orhun abidelerinden başlayarak, Türk tarihi incelemelerini yazdı.  1981 Çağlar İçinde Türk destanlarını yayınladı. Türk tarihindeki önemli Oğuz Kağan, Dede Korkut destanları gibi destanları içeren bir araştırma kitabı basıldı. 1985 yılında yayınlanan Türk Anonim Edebiyatı’nda ise babam anonim edebiyatı millet kavramı içeresinde ele alarak tanımlamıştır. 2008 yılında çocuklar içinde Anadolu Masalları yayınlandı. 3 kitap da taslak şeklinde kaldı.

Öğretmen işe gitmez, öğretmen okulla gider

Öğretmenlik çok farklı meslek. Ki sizin dönemizde daha da farklıydı edebi mahşer kurallarını da öğretiyorsunuz. Birine yeni bir şeyler öğretmek nasıl bir duygu? İlk harfi ilk rakamı öğretmek…

Tülay Öztürk: O verdiğin şeyi karşındaki çocuk alıyorsa, o zaman sen çok mutlu oluyorsun. Hasbel kader birde alamıyorsa, o zamanda çok üzülüyorsun.  Mezun ettiğin çocuklar bir yere gelmesi tarif edilmez bir duygu. Benim en son öğrencim şuan Mamak’ta başhekim, bir tanesi Uzundere’de bir okulda öğretmen, bir tanesi Beşiktaş’ta eczacı. Arıyorlar, geliyorlar; çok mutlu oluyorsun.

Gülay Selvi: Çalışan kişiler sabah kalkar işe gidiyorum der, öğretmeler okulla gidiyorum der. Öğretmenin mesaisi 24 saattir. Gün olur başını yastığa koyarsın bu çocuk niye bugün böyle yaptı. Onun için ne yapabilir.’ Diye düşünürsün. Diğer mesleklerde materyal cisimdir.  Diğer mesleklerde yanlışlar düzetmeler yapılabilir. Ama doktorlarla öğretmenin materyali insan ve çocuklardır. O çocuğa şekil verirken ülkenin geleceğine de şekil veriyorsun. Çocuğa şekil veriyorsun. Yanlış bir şey yaptığında onun geleceğiyle onuyorsun. Onun geleceğini, ülkenin geleceğini şekil veriyorsun.

Fatma Baykal: Çok güzel bir duygu. Bunu yaşamak lazım. Bildiğin bir şeyi kitlelere aktarmak, onun geri dönüşümünü almak; gerçekten çok güzel. Hangi meslekten olursa ol işini severek yapacaksın. Ama bazı meslekleri sevmesen de çok çalışarak başarabilirsin. Ama öğretmenliği sevmiyorsan başarılı da olamazsın mutluda. Öğretmenlik sabır ister, özveri ister,  hoş görü ister, çok çalışmak ister. Öğretmenliğin mesaisi olmaz. Sadece matematik, geometri öğretmiyorsun. Her şeyi öğretiyorsun. Tabiri caize bir hamuru şekillendiriyorsun.

Tülay hanımla, Gülay hanım kısa süreliğine de olsa köy öğretmenliği yaptı. Köy öğretmenliği nasıldı? Anlatır mısınız?

Tülay Öztürk: çok güzeldi. Beni en çok duygulandıran büyüğün küçüğün saygısı vardı. Ben o zaman 18 yaşında çocuk denilecek yaştayım. Aşırı sevgi saygı vardı. Ben çok memnundum, çok sevmiştim.

Gülay Selvi: Gelişmiş bir köydü. Hiç bir sıkındı yaşamadım

Türkiye için zor yıllar

Türkiye için 70’li 80’li yıllar çok zordu. O dönem eğitimde neler yaşadınız? Özelikle Fatma Hanım siz lisede öğretmenlik yaptınız nasıldı durum?

Tülay Öztürk: Şöyle oldu öğretmenler bölündü. Sağcı öğretmen solcu öğretmen diye.  Erzurum’un protokol okullarından birine müdür yardımcısı olarak atandım.   Gitmeden ‘Sağcı bir öğretmen geliyor’ diyorlar. İki kişi ve müdür hariç biri benimle konuşmadı. Milli eğitime gittim ‘ben burada yapamayacağım. Çok fazla ayrımcılık var’ dedim. Onlarda ‘git yeni atamalar olacak’ dedi.  Öğretmenler odasını bir grup bir tarafta, bir gurup bir tarafta oturuyordu. Çocuk kayıt ediyorsun veli ‘ veli benim çocuğumu sağcı öğretmen okutsun’ ya da ‘ solcu öğretmen okutsun diyordu. Sol görüşlü bir arkadaşımızın eşini vurdular. Her teneffüs herkes bir birine giriyordu.

Gülay Selvi: Ben hiçbir sıkındı görmedim.  O zaman ben Kartaldaydım. İlkokullar da etkisi olmadı. Eğitimde bir kesinti olmadı. Biz eğitimin milli olmasına bakardık.

Fatma Baykal:  78 79 yılları benim üniversite öğrencisi olduğum yılardı. Gençliğin ziyan olduğu bir dönem. Zor bir dönemdi. Sık sık üniversiteler kapatılır eğitime aksardı. 80 ihtilali benim mesleğimde ilk yılımdı. Fakat ihtilalin eğitim ve öğretim üzerinde çok olumsuz bir etkisi olduğunu söyleyemem.  

Öğretmenlikte ilk gün kapıyı açıp içeri girdiniz. Sonra da o kapıyı kapatıp emekli oldunuz? O iki günkü duygunuz nasıldı?

Tülay Öztürk: Girdiğin zaman ilksin heyecanlısın. Sana bakan 30 40 pırıl pırıl gözler. Ne yapacağını bilmiyorsun.  Tatlı bir korku var. Acaba olacak mı yapabilecek miyim? diye. Başlamak kolayda bitirmek çok zor. Birde emekliyi acı bir kayıptan dolayı yaptım.

Gülay Selvi: İlk günde bir heyecan bir sevinç vardı. Son günde hüzün vardı.  Ben emekliye ayrılırken planlı olmadı. Ben sağlık nedeniyle ayrılmak zorunda kaldım.

Fatma Baykal: İlk başladığımız gün çok daha heyecanlı çok daha idealist çok daha hayalleri olan biri olarak başladık. Emekli olunca biraz buruktu. Ben de sağlıktan dolayı emekli oldum. Biz tabletten ders anlatmıyorduk; bir elinde silgi bir elinde tebeşir karatahta başında ders anlattık. Bu da belli bir zaman sonra omuzumda problem çıkardı. Öyle ki son dönem yazamıyordum, kolumu kaldıramadım.  Emekli olunca zil sesi duyunca kötü oluyordum.

Size göre öğretmenlerin en büyük problemi nedir?

Tülay Öztürk: Velilerin çocukların tanımaması. Velilerin çocukları takip etmemesi

Gülay Selvi: Öğretmenlere gereken değer verilmiyor. Velilerin öğrencilerin yanında öğretmenlerden şikâyetçi olması bu hem öğretmen, hem de öğrenci acısından iyi değil. Çünkü bu sefer öğrenciye o öğretmen bir şey veremez.

Fatma Baykal: Çalışan arkadaşlardan duyduğum kadarıyla;  öğretmen veli ilişki. Bizim zamanımızda ücretsiz izin alamıyorduk.  Şahsen ben çalışırken en çok zorlandığım konu çocuklarımı kırklıyken bırakıp çalışmaya gitmekti.

Yeni nesil öğretmenlere neler söylemek istersiniz?

Tülay Öztürk: kendilerini geliştirsinler, planlı programlı olsunlar.

Gülay Selvi: Milli olsunlar.

Fatma Baykal: Bu işi seviyorlarsa yapsınlar. Yoksa çocuklarda yazık. Kendileri de mutsuz olur. Bunun sonucu başarısızlıklarla sonuçlanıyor.  Öğretmenliği yapabilecek yeterli sapır, hoşgörü, öz veri ve vefakârlığa sahipseler öğretmen olsunlar.

BURSA5N1K

M.Serkan Yavuz

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.