SON DAKİKA
Hava Durumu

KİMİN HAYATINI YAŞIYORUZ?

Yazının Giriş Tarihi: 10.12.2025 15:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.12.2025 15:11

Bir ailede, anne ve babadan neşet çekirdek bir yaşamın içine doğarız. Başlangıçta seçtiğimiz hiçbir şey yoktur. Kendimizi tanıyıp, varlığımızın farkına varıncaya kadar ne olduğunu anlamadan yaşarız. Birisinin oğlu-kızı, amcası, dayısı, halası ya da teyzesi oluruz. Türk, İngiliz, İtalyan veya Fransız oluruz. Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ya da putperest oluruz. Asyalı, Afrikalı veya Avrupalı oluruz. Hiç birisini seçmez, sadece oluruz. İmkanlarımız bize dayatılır ve kabul ettirilerek içselleştirmemiz sağlanır. Bunun için de ellerinden gelen her şeyi yaparlar…

Sonra birisi çıkar ve der ki; sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez! Ee, çok önemsediğim hayatım, yaşanmaya değmeyecek kadar basit veya sıradan mı? Oysa etrafımda o kadar çok anlam yüklediğim, kendimce değer verdiğim şeylerim var ki! Bu şeyler hayatımı dolduruyor ve beni oyalıyorken, bütün zamanımı bu şeylerin peşinde, kâh üzülüp, kâh sevinerek ve hatta ölecek kadar korkup heyecanlanarak geçiriyorken! Ne yani, şimdi bütün bunlar yaşanmaya değmeyecek kadar değersiz mi?

Bu yetmezmiş gibi, “insan yaptığı seçimlerden ibarettir” diyen birisi çıkar ortaya. Bunu hazmetmeye çalışırken ekler; “seçmediklerin ve kaçışın da bir seçimdir.” Sustukların, boyun eğip onayladığın, kendi kendini kandırıp kabul ettiklerin…Deneyimlemeyi göze alıp yürüdüğün yol ve reddettiğin milyonlarca seçeneğin…Acaba gerçekten böyle mi?

Tam da bunları düşünürken, başka bir soru geldi aklıma. İnsan önce kendini yaratıp sonra da o yarattığının bedelini ödüyor ise bugün, şu anda kimin hayatını yaşıyorumdur? Kendinin mi yoksa senden önce dikilmiş, hazır bir gömleği mi giydin? Ya da senin için yazılmış bir senaryonun, sana ezberletilmiş repliklerin başrolünü mü oynuyorsun? Kimin anlam gömleği içerisindesin?

Cevap arayalım mı?

Simone de Beauvoir, Fransız yazar ve feminist filozoftur. Başyapıtı sayılan 1949 tarihli “İkinci Cinsiyet" isimli kitabında "Kadın doğulmaz, kadın olunur." der ve bilinen bu meşhur cümlesi, kitabının odak noktasını oluşturur. Feminist yazar, kadınlık ile güzelliğin özdeşliği fikrini işler ve eril egemenliğini eleştirip kısaca “Güzel Doğulmaz, Güzel Olunur!” der. Hemen aklınıza konumuzla ne alakası var? diye bir soru takılmıştır. Bu kadın düşünür, her ne kadar merkeze kadını alsa da aslında içerik hepimizi kapsamaktadır.

Şöyle ki;

Yazının giriş kısmında, insanoğlunun bir ailede, hazır bir düzen, mekân ve kimlik içine doğduğunu, kendinden öncekilerin var ettiği anlam deryasında yüzme öğretildiğini ima etmiştik. Ancak, Simone de Beauvoir insanın dünyaya hazır bir kimlikle değil bir imkân olarak geldiğini iddia eder. Hayatın bize hazır roller sunduğunu, nasıl konuşacağımıza, nasıl inanacağımıza, neyi isteyip neyi istemeyeceğimize bizim dışımızda karar verildiğini belirtir. Esas sorunun bu olmayıp, çoğu insanın bu rolleri sorgulamadan kabul etmesi olarak görür. Bu kabulün nedenini de özgür olmanın itaat etmekten çok daha ağır bir sorumluluk getirdiği gerçeğine bağlar. Ancak hemen şunu ekler. Unutma! başkalarının sana biçtiği kimliği reddettiğin an, giydirilmiş anlam gömleğini çıkartıp, kendi anlamını yarattığın an özgürlüğün ilk adımını atarsın…

Ancak, özgürlüğün bedeli her zaman ağır olmuştur. Herkes bu bedeli göze alamaz ve rolünü yapmaya devam eder. Öğrenilmiş çaresizlik zincirini kırmanın tabi ki bir yolu vardır. Bir zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır. Bunun için gerekli olan ve sahip olman gereken tek şey cesarettir. Esaret zincirinin en zayıf yeri, özünde var olan cesaretin ortaya çıkmasıdır. Cesaretin C’si olmazsa sana kalacak olan sadece ve sadece esarettir. Ve yine hatırlatıyorum. Gemi limanda güvendedir, ancak gemi limanda beklemesi için yapılmamıştır…

Her ne kadar bedeli ağır olsa da gerçek insan olma yolunda özgürce, cesaretle yürüyeceğimiz yarınlarda buluşabilmek ümidi ve afetsiz günler dileğiyle…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.