SON DAKİKA
Hava Durumu

NEDEN CUMHUR İTTİFAKI?..

Yazının Giriş Tarihi: 21.05.2023 13:54
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.05.2023 13:54

    Bu yazı siyaset içermez. 
    Bildiğiniz üzere 14 Mayıs 2023 tarihinde 13. Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi için sandık başına gittik. Tabi ki yazımızın konusu siyaset değil. Ama bu seçimin ilk sonuçları değerlendirildiğinde; yakın zamanda büyük bir deprem afeti yaşamış 11 ili kapsayan, "Deprem Bölgesi" dediğimiz illerin siyasi partilere göre oy dağılımı, kamuoyunun dikkatle ve merakla beklediği bir durumdu. Görüldü ki Deprem Bölgesi oylarının adresi daha önceki seçimlerden farklı değil ve Cumhur İttifakını destekler nitelikteydi. Bu durum özellikle Millet İttifakına oy veren bir kısım seçmen tarafından büyük bir eleştiriye maruz kaldı. Çok büyük bir kayıp yaşamış bölge insanı neden iktidarı cezalandırmadı? Deprem öncesi, sırası ve sonrasıyla alakalı hazırlıksız ve dirençsiz bu durumun mimarı 21 yıllık iktidar değil miydi? Gerek arama-kurtarma faaliyetlerinde, gerek koordinasyonda bu kadar olumsuzluklar varken neden bunun hesabı sandıkta sorulmadı vs...
    Toplumsal açıdan baktığımızda bazı kesimlerde faylanmaya (kırılma) neden olan bu sonucun birçok etkeni olabilir. Maddi-Manevi nedenler, muhafazakar dünya görüşü ve din algısı, kader inancı, kültürel nedenler, psikolojik nedenler, mahalle baskısı, gelenek, görenek, örf ve adetlerin davranışlara ve tercihlere yansıması, vb... 
    Birkaç soruyla devam edeyim. Depremde büyük maddi ve manevi kayıplara uğrayan bölge halkının daha önceki seçimlerde yansıtmış olduğu siyasi tercihi devam ettirmesindeki psikolojik zemin nasıl bu kadar sağlam kalabildi? Bölge insanının başına gelen olaydan Tanrı' dan sonra en büyük güç olan devleti sorumlu tutmamasının alt yapısı nedir? Bunun türevi sorulara toplum mühendislerinin çok çalışması, üzerinde kafa yorması  gereken bir haldir diye düşünüyorum.
    Felsefe eğitimi almış birisi olarak, çoğu insanın mevcut durumu koruma refleksiyle yani muhafazakarlık diye genellediğimiz tavırla hareket etmesini anlayabiliyorum. Ancak kişinin yaşamını sürdürdüğü mekanların yerle bir olması, yaşam döngüsünün bozulması, yakınlarını kaybetmesi, maddi zarara uğraması ile konfor dairesinin dışına çıkmak zorunda kalması bir takım sorgulamalara neden olmaz mı? Olması gerekir. Ancak kişinin bu sorgulamayı nasıl temellendirdiği,  temellendirmesinin alt yapısı olan içinde bulunduğu şartları, zaman-mekan ve ruh haliyle alakalı durumları göz ardı ederek bu sorulara doğru cevap verilebileceğini sanmıyorum.
    Ben deprem bölgesi diye adlandırdığımız alanda yaşayan seçmenlerin siyasi tercihlerinde değişim olmamasının sebebini en temel içgüdümüz olan hayatta kalma istenci ve refleksine bağlıyorum. Yaşadığı travmayı atlatma iç güdüsüyle hareket eden bir toplum bu kadar kısa bir süre içerisinde kalıplaşmış tercihlerini bir anda değiştirmez, değiştiremez. Yaşadığı şeyi sorgulayıp olumsuz sonuç çıkarmak istemez. İstediği tek şey bir an önce eski güvenli haline dönmek, kaygı ve korkudan kurtulmak ile geleceğini güven altına almaktır. Çünkü değişim kaplumbağa hızıyla gerçekleşen bir olgu olduğu için zorla ve hızla gerçekleşmeyecektir. Değişimin ve dönüşümün çok zamana ihtiyacı vardır. Oysa afet yaşamış bir toplumun bu kadar çok zamanı yoktur. Kaldı ki uzun zaman içesirisinde değişimi kabul edip etmemekte ayrı bir vaka olarak yerini her zaman koruyacaktır. 
    Bunun yanında yaşamı tehdide uğramış bir canlıdan eski davranışlarını yinelemek, eski güzel günlerine dönme arzusunu ifade etmesini garipsemek ve ayıpsamak insan denilen canlıyı tanımamaktır. Çünkü kaygı duyan bir insan bu kaygıyı geçmişe sıkı sıkı sarılarak giderebileceğini düşünür. Empatiyle insan bunu anlayabilir. Toplumsal etik de bize bunu öngörür. 
    İbn-i Haldun ne güzel söylemiş "coğrafya kaderdir"diye. Bu sadece bir cümle değildir. Deniz kenarında yeşermiş bir uygarlığın kırsalla, bozkırla ortak noktası nedir? Doğal olarak birçok değişik yaşam döngüleri ve algıları olacaktır. Bu eşyanın tabiatıyla alakalı bir durumdur ve kimse değiştiremez. Beni anlamak istiyorsanız benim yaşadıklarımı, geçtiğim yolları, hayatta kalma adına içinde bulunduğum şartları, zamanı ve mekanı iyi bilmeniz gerekmiyor mu? Beni yargılamadan, seçimlerimi sorgulamadan ve ayıpsamadan anlamaya çalışmanız, düşünen canlı olarak tarif ettiğimiz İNSAN türünün en büyük özelliği değil midir?
    Ben 6 Şubat depremini yaşamadım. Ama bu afeti yaşayanlara elimden geldiğince yardım ettim. Bunun için hiç bir zorunluluk duymadım. Kimse beni mecbur etmedi. Bu eylemimde  hayat felsefem veya dini inancım etkili olmadı. Bir insan refleksiyle hareket ettim. Bu yardımı kendim için yaptım. Yaptığım yardımın karşılığını yardım yaptığım insanlardan beklemedim. Onların benim gibi düşünmesini, benim gibi yaşamasını veya benim gibi siyasi tercihlerde bulunmasını amaçlamadım. Bu amaçla yapılan her türlü yardım adı altındaki eylemi kınadım. Kınamaya da devam ediyorum. 
    Bugün o bölgenin yaşadığını yarın benim bulunduğum bölge yaşayacaktır. Çünkü Türkiye coğrafyası böyle bir coğrafyadır. Biz birbirimize maddi ve manevi destekle ayakta kalabilen bir milletiz. Yardımlaşmak bu toprakların mayasıdır. Ancak birlik ve beraberliğimizi siyasi tercihlerimize hoşgörü ve saygı duyarak devam ettirmek durumundayız. Kendi görüşlerini mutlak surette hak ve başkalarınınkini batıl telakki eden cahilane bir düşmanlığa siyasi taassup denir.  Kaldı ki biz birlikte varız. Kendisi için istediğini öteki için de istemeyi öngören, önemseyen bir BİZ yaratmak zorundayız. Çünkü bu coğrafyanın gerçekleri ve millet olmanın gereği bunu mecbur kılmaktadır. 
    Türkiye coğrafyasının zemini fay hatlarıyla doludur. Yani yer altında yeterince kırılganlığımız mevcuttur. Ve bu durum sürekli yerkabuğunu sarsıyor. Dünya dediğimiz fiziki varlık alemi kendi yaşamını bu şekilde sürdürüyor. Yerin altındaki kırıklar doğanın yenilenmesini sağlıyor ve bugünkü yaşamın kaynağını oluşturuyor. Ama bu kırıkların üstünde adına Türk Milleti dediğimiz, doğusuyla-batısıyla, Türk'ü-Kürt'ü, çerkezi, rumu, ermenisiyle, alevisiyle-sünnisiyle, beyazıyla-siyahıyla, Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve ateistiyle hep birlikte yaşıyoruz. Bizim canlı kalmamızı doğanın kırıkları belirliyor ama bu kırıklar sadece ayağımızın altında kalmalıdır. Yeryüzünde, kendi aramızdaki kırılmalara müsade etmeyelim. Bekamız birlikte hareket etmemizi, bir millet olmamızı gerektiriyor. Fay hatları gibi kırılganlıkları çoğaltırken oluşacak sarsıntılar bizi bir olmaktan çıkartacak ve yıkılmamızı gerçekleştirecektir.
    Deprem bölgesinin siyasi tercihlerini yadsıyan ve yaptığımız yardımlar haram, zehir-zıkkım olsun diyen ve kendini insan diye tanımlayanlara verilecek tek karşılık, hoşgörü sınırları içerisinde "Canınız sağolsun" demektir. Aşırı tepki göstermeye, gereksiz tartışma ve suni gündem yaratmaya gerek ve ihtiyaç yoktur. Çünkü biz ne dersek diyelim, herkes kendisine yakışanı yapmaya devam edecektir. 
    Aramızdaki kırılmaların azalmasıyla birlikte afetsiz günler dileğiyle...

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.