SON DAKİKA
Hava Durumu

SAMİMİ DEĞİLİZ?..

Yazının Giriş Tarihi: 05.06.2023 14:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.06.2023 14:58

"Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz." 
                                                                          Hazreti Muhammed

İnsanoğlunun yeryüzündeki kaderi ortaktır. Problemlerimizin hepsi küresel olmasına rağmen dünyayı bölmüş, parçalamış ve parsellemişiz. Devletlere ayırmış, bayrak dikmiş, hükümranlık alanları oluşturmuşuz. Ancak içinde bulunduğumuz zaman diliminde, gelişen teknolojiyle birlikte sınırlar ortadan kalkmıştır. Sınırsızlaşan dünyada ulus devletler ulus-üstü örgütler karşısında güç kaybetmiş, ulus vatandaşlığın temelleri küresel vatandaşlık karşısında sarsılmaya başlamıştır. İnsan haklarının uluslararası konumu, kişi ya da grupların kendi kültürlerini devam ettirme isteği, ülkelerarası göçlerin ulus devletlerin vatandaşla bağını zayıflatması, Avrupa Birliği gibi entegre oluşumların artması yeni vatandaşlık anlayışını zorunlu kılmıştır. Sermaye küreselleşmiş, gelişen teknoloji sınırları aşmış ve harita üzerinde çizilen hatlar anlamını yitirmiştir. Yeni durum küresel vatandaşlığı doğururken, çevreye duyarlı ekolojik vatandaşlığı da zorunlu hale getirmiştir.
    
    Sınırların olmadığı ve tüm dünyayı vatan sayan bu çevreci anlayışın temelinde, ekolojik problemleri dikkate almak, biyosferdeki bütün canlıların yaşam hakkını tanımak ve korumak gelmektedir. Tabii ki ortak olan sorunlarımız ancak ve ancak bütüncül bir yaklaşımla çözülebilir. Bu sorunlarımızın üstesinden gelmek için uluslararası iş birliğine ihtiyacımız vardır. Ancak mevcut dünya düzeni göz önüne alındığında, bu iş birliğinin sağlanmasının çok güç olduğu gözükmektedir. Çağımızın getirdiği küreselleşmenin ve ekolojik anlayışın bir bütün olarak dünya genelinde hayata geçişi birtakım sorumlulukları ve ödevleri getirse de bu ilkelerin bazı çevrelerce benimsenmesi uzak ihtimal olarak gözükmektedir.
    
    İnsanlık, bütüncül anlayışı benimsememesine rağmen, afetlere karşı direnç gösterip zarar görmemeye çalışmakta, ancak tüm çabalarına rağmen afet zararlarını önleyememektedir. Ve gelecekte de önleyemeyecektir. Yine de yapılması gereken, onların etkilerini azaltmaya, onlara müdahale etmeye ve olumsuz sonuçlarından kurtulmaya hazırlanmak olmalıdır. Bu da "acil durum yönetimini" ve "hazırlık planlamasını" dünya üzerindeki bütün hükümetlerin en önemli görevlerinden bir tanesi haline getirmekte, en azından öyle olması gerektiği yönünde bir düşüncenin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
     
    İnsan, dünyanın güvenli bir yer olduğunu, kendisinin de güvende olduğunu ve zarar görmeyeceğini zannederek büyür ve yaşar. Bu ruh hali yaşamımızı huzurlu geçirmek adına en önemli temel ihtiyaca dayalı inancımızdır. Oysa yaşamımızdan kaynaklı her türlü afetin, hayat döngümüz içerisinde karşımıza bir türlü çıkması durumu, bu temel inancın sarsılmasına neden olabilecektir. Güvende olduğumuza yönelik algı yerini tehdit ve zarar görme algısına, tehlikeli bir dünyada yaşadığımız algısına bıraktığında, insanoğlu stres ve depresyondan kurtulamayacaktır. Örneğin, dünya genelinde Covid-19 salgını ve kendi özelimizde 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve kalamayacaktır. Dünyanın artık güvenli bir yer olmadığını düşünen insan nesli huzurunu kaybedecek ve daha karamsar bir ruh haline bürünecektir.
    Bu durumda, ülkemiz insanının en az zarar görebilmesi adına, şu andan itibaren birtakım önlemler planlanıp, geliştirilerek uygulamaya sokulmalıdır. Tabi ki ulaşılmak istenen amaç, bir bütün olarak toplumu afetlere karşı dirençli hale getirmek, hazırlamak ve korumak olmalıdır. Gelecekte dünyayı ve bizi etkileyecek olan istikrarsızlığın artacağı, beklenmeyen boyutlarda afet ve acil durumlara neden olacağı öngörüsüyle hazırlık politikalarımızı oluşturmalıyız. İnsan, geçmişte yaşananlarla ilgili her istediğini söyleyip, söyletebilir; çünkü ölüler itiraz edemezler. Ancak gelecekte bizi nelerin beklediğinin en iyi falcısı, geçmişte başımıza gelenlerdir. Geçmiş, en iyi ses veren uyarma sistemi ve kâinatın vicdanıysa, neden bir ergen gibi davranıyoruz?  Beklenmeyene hazır olmak adına geçmiş yaşanılanlardan ders çıkarmalı, nasıl davranılması, neler yapılması gerekiyorsa acilen yaşam biçimimiz haline getirerek, içselleştirmeliyiz. 
     Afetler korkuyla beklenecek bir olgu olmaktan çıkartılıp, başa çıkılabilir bir olguya dönüştürülmeli, toplumun yeterlilik direnci ve bilinci geliştirilmelidir. Bu anlamda afete duyarlı yaşam kültürü oluşturulması amacıyla ihtiyaç duyulacak ve yapılacak tek şey vardır:
Samimi olmak!..
     Velhasıl, doğa yasalarına uygun yaşamayan, saygı duymayan ve karşı gelip aykırı davranan ve bunun bedelini maddi-manevi büyük zararlarla ödeyen Türk vatandaşının afete duyarsız yaşamı sorgulanmalı, oluşturduğu ve adına devlet dediğimiz organizasyon da bu anlamda aynada kendisine tarafsız gözle bakarak, yerel çıkarlar için evrensel gerçeklere arkasını dönmemelidir. Aksi bir tutum ve durum afet ve acil durum olarak her zaman hayatımızın içerisindeki ritmini yüksek sesle dillendirmeye devam edecektir.
Afetsiz günler dileğiyle…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.