SON DAKİKA
Hava Durumu

SÜREKLİ MUTLULUK OLASI MIDIR?

Yazının Giriş Tarihi: 11.07.2025 15:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.07.2025 15:11

Bu konuyu Alman düşünür Arthur Schopenhauer’ un (1788-1860) kozmik irade görüşüyle incelemek istiyorum. Baştan yazayım ki Filozofa göre; Kozmik iradenin yönettiği dünyada mutluluk yoktur ve imkânı da yoktur.

İçimizde bizi sürekli zorlayan ve önüne katan arzuların peşinden sürüklenir dururuz. Mutlu olacağımızı sanarak peşine düştüğümüz bu heveslerin ya da isteklerin sahibi kozmik iradedir. Hayat yolculuğunda yaşanmamış mutlulukları olduğunu düşünen herkes yarım ve eksik hisseder. Yarım kalmışlık inancı insanı sürekli arayışa sevk eder ve acı çekmesine sebep olur. Bunun tasarlayıcısı kozmik iradedir. Ve biz hep özgür irademizle hareket ettiğimizi düşünürüz.

Ulaştığımız her noktada bizi bekleyen en azından bir tane İSTEME vardır. Bu istemenin nereden geldiğini bilmeyiz, sorgulamaz, düşünmeyiz. Karanlık madde ve yer çekiminden sonraki en büyük güçtür isteme. Siz bir damlaysanız isteme deryadır. Tatmin olabilmek için isteme deryasından başınızı kaldıramazsınız.

Kozmik iradenin bize yazmış olduğu reçetede doğuştan kaynaklı bir de kusurumuz vardır. Bu kusur hepimize dünyaya mutlu olmak için geldiğimizi zannettiriyor. Mutlu olabilme ödülünü önümüze koyan kozmik irade sürekli peşinden koşturuyor, varılan her hedeften sonra bir istek daha içimize monte ediyor. Her adımımızda yeni bir istek ve bu isteğin hedef gösterdiği mutluluğa kale olmuş duvarlarla karşılaşıyoruz. Bu koşuşturma esnasında mutlu olmaya geldiysek neden bu kadar engel var diye şüphe duyuyor, çelişkiye düşüyoruz. İşin garibi dünya, biz mutlu olalım diye tasarlanmamış ve bizim için dönmüyor. Ne yazık ki bu gerçeği görmek istemiyoruz.

Kozmik güç bize mutluluk bahşetmemiş, kendini güvende hissetmek isteyen benliğimize hiçbir garanti vermemiştir. Bu durum bizde sürekli tedirginlik ve kaygı oluşmasına sebep olmuştur. Mutluluğa ulaşamamanın verdiği tedirginlik ve kaygı kaynaklı hissettiğimiz acı, bir kısır döngünün içerisinde bizi sıkıştırıp durmaktadır. Bu sıkıştırmadan kurtulmak için daha fazlasını talep ederiz.

Bu doyumsuzluğumuzun temelinde, bizi mutlu etmeye ayarlanmamış düzendeki eksiklik olduğunu göremeyiz. Oysa, mutluluk ıslak balıktır ve gerçekleşmeyecek bir ihtimaldir. Kimse mutluluğu avucunun içine alamaz veya sürekli tutamaz. Ama insan onu yakalamak isteğinden hiç vaz geçmez. Çünkü isteme dünyasından kopamaz ve bunun sonucu olarak da sürekli hayal kırıklıkları deryasında yolculuğuna devam eder. Yani mutluluk imkansızlıktır ve bunu isteyen insan yaşamın şifrelerini çözememiş demektir.

Daha iyi bir iş, daha iyi bir ev, araba ya da eş. Kim olursan ol ister kurallarına göre oyna oyunu ister kuralsız; hep acı çekeceksindir. Çünkü yaşadığın hayat kozmik iradeye hizmet etmekten öteye götürmeyen, başka bir anlam ifade etmeyen bir döngüden ibarettir. Kendine, içinde bulunduğun yaşamına karşı yabancılık duygusunu içinden atamaz, eleştirel gözle bakmadığın bu durum normalin olur ve bu normal(!) içerisinde hayatını tamamlarsın.

Belli ki insan nasıl yaşamalıdır ve insan nasıl mutlu olur sorusunun, kişinin sahip olduğu inanca göre değişebildiği, çok çeşitli cevapların ortaya çıkabildiği bir gerçektir. Ancak hangi inanç dairesinde yaşarsak yaşayalım, içinde bulunduğumuz ve parçası olduğumuz dünyanın kaynaklarını hızla tüketip, dönüştürürken bencilce davranıyoruz. Refahımızdan ödün vermemek adına kirletiyor, eksiltiyor, ekolojik dengenin zararlısı olarak yaşamımıza devam ediyoruz. Üstelik ihtiyaçları karşılansa da insan her daim eksik kalan bir yanıyla doğanın karşısına talep kâr şekilde çıkmaktadır. Çünkü insanın fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarının tatmin çıtası her geçen gün yükselmeye devam etmektedir. Ve insanoğluna dünyanın kısıtlı kaynakları yetmemekte, bencil nefsi doymamakta ve hep eksik hissetmektedir. Kim bilir belki de kozmik iradenin bir tecellisidir bu durum. Emin değilim.

Velhasıl insan doğayla olan ilişkisinde hep isteyen, tamamlanmak için eşeleyen, bölen, parçalayan, yok eden ve dönüştüren olma özelliğini binlerce yıldır devam ettirmektedir. Acaba insan, binlerce yıl önce hayatın anlamını işaret etmiş hemcinslerinin yaşadıklarını, duygu, düşünce ve çıkarımlarını hiç mi göz önünde bulundurmayacak, hiç mi ders almayacak? Gerçi insan anlam arasa bu kadar anlamsızlığı hayatının içine doldurabilir miydi? İnsan kaynaklı afetlerden savaş, terör, toplumsal düzeni olumsuz etkileyen eylemler, kavgalar ve çatışmalar ile kendi eliyle yaptığı yerleşkelerin altında kalarak hayatını kaybetmesinin temelini kendi iradesi dışında arar mıydı? İçinde bulunduğumuz durumu kozmik irade mi, yoksa kozmik iradeyi ıskalamış bir yanılsama mı resmediyor emin değilim…

Afetsiz günler dileğiyle…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.