Sadece bir kurtuluşun ilk adımı değil; aynı zamanda bir mirasın, bir umudun ve bir milletin geleceğinin gençliğe emanet edildiği gündür 19 Mayıs. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu günü gençliğe armağan etmesi, rastgele bir tercih değil; gençliğin doğasının tıpkı mitolojik deniz tanrısı Proteus gibi değişime açık ama özüyle sadık kalabilen bir varlık oluşu inancına dayanır. Mustafa Kemal Atatürk: “Bütün ümidim gençliktedir.” derken gençliği statükoyu sürdürmek için değil, doğruyu arayıp toplumları dönüştürmek için bir güç olarak gördüğünü belirtir.
Çağlar üstü bir metafor olan ve “Değişimin Kaçınılmazlığı”nın göstergesi olan mitolojideki Proteus, şekil değiştirme gücüne sahiptir. Su gibi akışkan, rüzgâr gibi yönsüz görünse de gerçekte derin bir bilgeliğin sahibi Proteus, yakalanmak istemez, sınır tanımaz. Tıpkı bugünün gençliği gibi tanımlanması zor, kalıplara sığmayan, sürekli değişen ve yenilenen bir ruh taşır. Ama Atatürk, gençliğin bu doğasını bir tehdit değil, bir imkân olarak görmüştür. Çünkü geleceği taşıyacak olanlar, sadece güçlü olanlar değil; değişime uyum sağlayabilen, gerektiğinde yön değiştiren ama rotasını kaybetmeyenlerdir. 19 Mayıs’ta başlayan mücadele, sabit bir zihniyetle değil; değişen koşullara karşı esnek ve dirençli bir akılla yürütülmüştür.
Modern Proteuslarımız olan gençlerimiz zamanın ruhuna bürünmeyi bilir. Teknolojinin baş döndürücü hızına, sosyal normların sürekli dönüşmesine, iklim krizinden kimlik politikalarına kadar her yöne çekilen bir dünyanın ortasında biçim değiştirerek var olurlar. Sosyal medya profillerinde kendilerini yeniden tanımlar, giyimlerinden konuşma biçimlerine kadar değişime ayak uydururlar. Bazen bir eylemci, bazen bir mizah ustası, bazen de yalnız bir izleyici olurlar ama bu değişim özünde bir arayışı taşır: daha özgür, daha adil, daha yaşanabilir bir gelecek.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe olan güveninin boşa olmadığını gösteren örneklerle doludur insanlık tarihi. 1968’de dünya gençliği, otoriter yapılar, savaşlar, kapitalist düzen ve özgürlük kısıtlamalarına karşı sokaklara döküldü. Sadece politik bir isyan değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşümdü: kadın hakları, çevre bilinci, bireysel özgürlük gibi kavramlar gündeme geldi. Pakistan’da 15 yaşındaki Malala Yousafzai kız çocuklarının eğitim hakkını savunduğu için Taliban tarafından vuruldu ama hayatta kaldı ve bir sembole dönüştü. En genç Nobel Barış Ödülü sahibi oldu. İsveç’te 15 yaşındaki Greta Thunberg’in tek başına bir okul greviyle başlattığı eylemi, kısa sürede küresel iklim hareketine dönüştü. Gençlerin iklim krizi karşısındaki duyarlılığı dünya liderlerini zor durumda bıraktı.2013’teki Gezi Parkı Direnişi başlangıçta bir çevre protestosuydu, gençlerimizin demokratik katılım ve özgürlük arayışını ortaya koydu. Mizahla, yaratıcılıkla ve dirençle dolu bir sivil hareket olarak hafızalara kazındı. 2019’daki Hong Kong Protestoları büyük oranda oranda gençler tarafından organize edilmişti, teknolojiyi, yaratıcılığı ve dayanışmayı ön plana çıkardı. 2020’de Amerika’da George Floyd’un öldürülmesinden sonra başlayan Black Lives Matter protestolarının taşıyıcısı gençlerdi. Irkçılığa, polis şiddetine ve sistemsel adaletsizliğe karşı dünyanın dört bir yanında ses oldular.
Tüm dünya gençliğinin kanıtladığı gibi, 19 Mayıs’ın da gençliğe armağan edilmesi, bu dönüşüm yetisinin bir kabulüdür. Çünkü Cumhuriyet, sadece bir rejim değil; sürekli yenilenmesi gereken bir iradedir.
Bugün bizlere düşen, gençliğin bu dönüşen doğasını anlamak, ona alan açmak ve güvenmektir. Çünkü Proteus gibi değişen, ama her biçimiyle aynı ideallere sadık kalan bir gençlik; geçmişin mirasını geleceğe taşıyacak en güçlü halkadır. Ve bu çağda belki de en çok ihtiyaç duyulan şey, onların bu proteik cesaretidir.
Cesaretle ve Sevgi’yle kalın…