SON DAKİKA
Hava Durumu

DİPLOMA VAR, VİCDAN YOK!

Yazının Giriş Tarihi: 25.08.2025 11:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.08.2025 11:24

"Eğer para basmak fakirliği bitirseydi, diploma basmak da aptallığı bitirirdi."

(Arjantin başkanı Javier Milei)

Bazen gülümseyerek, bazen iç geçirerek ama hemen hepimizin özlemle andığı dönemdir gençlik. İnsanın hem kendini hem de yaşadığı toplumdaki yerini arayıp kimlik geliştirdiği, başarma isteğinin ve takdir beklentisinin en uçlarda yaşandığı ve geleceğe dair nice umutların yeşertildiği zamanlardır. En önemli görevi kişinin kendini tanıyıp gerçekleştirmesi olan eğitim ise yüzlerce yıldır toplumsal saygınlık ve meslek edinme aracı olarak bilinir(di).

Hemen her gün yeni bir felaket ya da skandalla uyanan bizler, ulusal sınavlarda soruların çalınmasına henüz alışmaya başlamışken bu kez “soruları ezberleme kapasitelerinden” şüphe duyulanlara “sahte diplomalar-sürücü belgeleri” satıldığını öğrendik! Satılması veya satın alınmasından daha vahimi bu diploma sahiplerinin belgeleri kullanarak görev yapabiliyor olması. Buzdağının görünen kısmı üniversite sekreter vekili, inşaat şirketi sahibi, kaymakamlık veya emniyet gibi kurumlarda kamu görevlisi, mühendis, hemşire, imam gibi meslek gruplarından oluşuyor ama suyun altında yıllar öncesinden seslenen “Peygamberlerin de diploması olmadığı”, "İşe başlama şekli uygunsuz olsa bile, çalışırken harcanan mesainin karşılığı elde edilen kazanç meşrudur." tarzında açıklamalar yapabilen yöneticiler yer alıyor diye düşünüyorum. Aksi halde bu tarz durumlarda bireysel ya da zümresel çabaların karşılık bulmaması, bulduğunda gereken yaptırımların veya cezaların uygulanması ve yinelenmemesi beklenir.

Sahte diploma, ulusal sınavlarda soruların sızdırılması, eğitim alanında liyakatsizlik ya da adaletsizlik gibi skandallar tüm toplumu derinden sarsar ancak gençliğin üzerindeki etkisiyle kıyaslanamaz. Eğitimin asıl hedef kitlesi olan gençlerin ruh sağlığı, aidiyet hissi, değer yargıları, motivasyonu ve geleceğe dair hayalleri eğitim alanındaki bu çürümeyle yerle yeksan olur.

Özellikle düşük gelirli ailelerin çocukları için "Okursam daha yukarıda bir yerlere gelebilirim." düşüncesi veya hayali ellerinden alınır. Gelir seviyesine bakılmaksızın, başarının emekle değil sahte yollarla elde edildiğini gören gençler için "emek" anlamsız ve karşılıksız bir değer haline gelir. Yolun sonunda ne yaparsa yapsın her daim "Kasa kazanır." dedirten öğrenilmiş bir çaresizliğe sürüklenir.

Adaletsiz uygulamalar sistemlere karşı güvensizlik ve öfke doğurur. İnsan hayatının en enerjik döneminde bireysel değil tüm toplumu etkileyen bir adaletsizlik ya da liyakatsizlikle tanışan gençlerin devletine yabancılaşması, siyasi ya da sosyal konulardan kopması veya otoriteye karşı ayaklanması öngörülebilir tepkilerdir. “Bir ağaç için” diye basitleştirilmeye (!) çalışılan isyanlar da gençlerimizin türlü adaletsizliği ve haksızlığı sindiremeyecek olduklarının göstergesidir.

Şartları nedeniyle sadece bulunduğumuz mahalleyi gözlemleyerek büyüyen bizlerin, ellerindeki aletlerle tüm dünyayı tanıyan ve farklı coğrafyalardaki yaşıtları ile iletişim kuran gençliği anlayabilmemiz için çaba sarf etmemiz gerekir. Kıyaslayabilecek başka bir veri yokken elindeki ile yetinebilmeyi öğrenmiş olan bizlerin karşısında, istediği her bilgiye saniyeler içinde ulaşan bir nesil var. Bu neslin kimin, nerede ve nasıl yaşadığını bildiğini ve kendisine sunulan hayatı gördüğünde, yaptığı kıyas ile hayallerini gerçekleştirebilme ihtimali olan farklı ülkelere göç ettiğini hepimiz biliyoruz. Kalanların payına düşen ise ailesi dahil her şeyden koparak umutsuzluk denizinde çırpınmak...

Tüm bu olumsuz etkilerin içerisinde belki de en önemlisi uzun vadede ortaya çıkacak olan "Ahlaki görecelik". Dürüstlük, emek ve alınteri gibi insani değerlerin hiçbir işe yaramadığı; haksızlıkların ve hukuksuzlukların maddi ve manevi kazanç sağladığı bir toplumda vicdan ortadan kalkar ve herkes kısa yoldan zengin olma hayallerini gerçekleştirecek her yolu mübah sayar.

Bu çürümüşlük virüsünün bir kez ortaya çıktığında neredeyse bulaşmadığı kimse kalmadığını, herkesin kendi etki alanı çapında bu duruma örnek olacak çabalardan bulunduğunu görebiliriz. Sahte diploma, soruların çalınması, torpil kullanma gibi ahlak dışı eylemler sadece yetki sahiplerine yöneltilecek bir suç değildir. Öğrencilerimiz kopya çekerek, öğretmenlerimiz adil davranmayarak, kopya vererek ya da müsamaha göstererek, ailelerimiz çocuğunun hak etmediği notları talep ederek, birileri diploma ya da soruları satarak, daha kötüsü başka birileri de bunları parayla alıp kullanarak, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz.” zihniyetiyle hem sistemin çürümüşlüğünü derinleştirir hem de yaygınlaştırır. Bu denli kokuşmuşluk içinde “Sarı Öküz”ü ne zaman ve nerede feda ettiğimizi hatırlayamıyorum ancak eğitimden hukuka, sağlıktan sosyal hayata bulaşan virüsün sonuçlarını hep birlikte tecrübe ediyoruz.

Gençlerle epey zaman geçirmiş bir öğretmen olarak yaşanan skandalları özellikle gençlere etkisi çerçevesinde anla(t)maya çalışsam da sınırları çok daha geniştir. İçindeki her bireyi ile toplumun ahlaki, ekonomik ve zihinsel yapısını çürüten bir travmadır. Sistemin oyuncak haline getirildiğine şahit olmak, üzerinde yaşadığımız toprağımız, bizi şekillendiren ailemiz ve toplumumuzla bağımızı koparan ve en nihayetinde geleceğimize dair umutlarımızı ellerimizden alan bir karadeliktir.

Anlatılagelen bir misalde, İsa peygambere recm edilecek bir kadına ilk taşı kimin atacağı sorulur. Peygamberin cevabı hemen her konuya dokunacak şekilde şöyle olur: "Eli en temiz olan atsın." Dolayısıyla bu topraklarda ahlaksızlık veya adaletsizlikten bahsedeceksek herkesin elini kontrol etmesi gerekir. Sahi biz kimi taşlıyoruz: Gecesini gündüzüne katıp çalışanı mı, parasıyla 'adam' olanı mı? Ya da hangi değeri ödüllendiriyoruz: Emeği mi, sahtekarlığı mı?

Zor zamanlardan geçiyoruz, yoruluyor hatta boğuluyoruz ama Uruguay'dan sesleniyor Eduardo Galeano: “Umut pasif değildir.
Umut, kalkmaktır, yürümektir, mücadeledir.”

O halde hep birlikte ayağa kalkmalı ve gençlerimize, geleceğimize adaletli bir sistemi yeniden kurmalıyız: Eğitime dair tüm veriler kamuya açılabilir, öğretmen ve öğrenciler için etik eğitim öncelikli hale getirilebilir, haksızlık ve hukuksuzluğa verilecek cezalar caydırıcı olabilir, özel okullar artık sistemden çıkarılamasa da ciddi denetimler yapılabilir, eğitim alanı da dahil devletin tüm kurumları için mülakat adı altındaki "torpil kullanma" uygulamasına son verilebilir.

Vicdanımızın işlediği kadar doyacağımız günler umuduyla...

Sevgi'yle kalın...

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.