“Kibir ve önyargı, insanı insana yabancılaştıran görünmez zincirlerdir.”
Hayatın içinde bana hep şu düşünce eşlik etmiştir: insanın yolculuğu aslında kendini bilme çabasıyla başlar. Sokrates’in çağlar öncesinden yankılanan o sözü hâlâ güncelliğini koruyor: “Kendini bil.” Çünkü insan kendini tanımadığında, kibir kolayca devreye giriyor. Montaigne’in dediği gibi, kibir çoğu zaman bilgisizliğin maskesinden başka bir şey değildir. Ve önyargı… Jung’un işaret ettiği üzere, insan çoğu zaman görmek istediğini görür, duymak istediğini duyar. İşte bu yüzden önyargılar, zihnin hakikate açılan kapılarını kilitler.
Geçenlerde bir topluluktayken iki kişiyi izledim. Aralarında hiçbir söz yoktu, fakat birinin bakışındaki küçümseme, diğerini suskunluğa mahkûm etmişti. O an düşündüm: bazen kelimeler değil, kibirli bir bakış ya da önyargılı bir duruş, insanlar arasındaki en derin uçurumları yaratıyor.
Hayatın içinde en çok dikkatimi çeken şey, işte bu görünmez mesafeler. Çoğu zaman farkında bile olmadan örülen duvarlar… Ve çoğu zaman bu duvarların tuğlaları kibirden, harcı önyargıdan yapılıyor.
Kibir, insanın kendi gölgesini büyütme çabasıdır. Önyargı ise başkasının gölgesini küçültme kolaycılığı. İkisinin birleştiği yerde samimiyetin dili susar, güvenin zemini kaybolur.
Kibirle konuşan bir sesin insanı nasıl yaralayabildiğini, önyargıyla açılan bir bakışın kapıları nasıl kapatabildiğini yaşamın farklı alanlarında gözlemledim. İş yerinde, okulda, sokakta, hatta evin içinde bile… Her defasında şunu gördüm: kibir de önyargı da yalnızca muhatabını değil, bütünüyle ilişkileri zedeliyor.
Felsefenin kadim çağrısı kulağıma hep aynı şeyi fısıldar: “Kendini bil.” İnsan kendini bildiğinde, ne kendini putlaştırır ne de başkasını küçümser. Önyargının zayıf düştüğü yerde ise merak ve öğrenme arzusu filizlenir; bu da insanı insana yakınlaştırır.
Bugün toplum olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bu değil mi? Kibirden arınmış, önyargıdan sıyrılmış bir bakış. Çünkü kibir ortak aklı öldürüyor, önyargı dayanışmayı engelliyor. İnsan insana mesafe koydukça, toplum da birbirinden uzaklaşıyor.
Ben, alçakgönüllülüğün ve önyargısız bir bakışın insana kattığı derinliği önemsiyorum. Ve inanıyorum ki insan, ancak bu iki yükten kurtulduğunda kendi özüne yaklaşabilir. Çünkü kibirle yükselenler aslında yalnızca duvarlarını büyütür; önyargıyla yargılayanlar ise en çok kendilerini yoksullaştırır.
Kibirden arınmış, önyargıdan uzak, insanın insana yaklaştığı güzel günlere.
Siz ne dersiniz, belki de kibirsiz ve önyargısız bir hayat sandığımızdan daha yakındır?