Gökyüzünü kaplayan dumanın altında sadece ağaçlar değil, biz de kavruluyoruz…
Ormanlarımız her yıl daha sık, daha şiddetli yanıyor. Her yangın bir eksiklik, bir ihmalkarlık hikâyesi… Biz ne yapıyoruz? Sadece izliyor muyuz, yoksa kendi küçük adımlarımızla bir fark yaratmaya çalışıyor muyuz?
Küçük Adımlar, Büyük Farklar: Çevreye duyarlılık sadece devletin işi değil. Ben, sen, biz… Hepimiz bir zincirin halkalarıyız. Evimizde, sokakta, okulda, işyerimizde attığımız her adım, geleceğe dair bir tercih. Her küçük hareket, bir çocuğun ya da komşumuzun bilinçlenmesine vesile olabilir.
Doğanın Sessiz Çığlığı: Madenler, HES’ler, kuruyan dereler… Sularımız tükeniyor, tarım alanlarımız zarar görüyor, hayvancılık zorluk yaşıyor, insanlar daha çok yoksullaşıyor. Doğu Karadeniz’de hayvanlar şap hastalığından ölüyor ve hâlâ kapsamlı bir çözüm geliştirilemiyor. Maden ve HES projeleri, iklim krizine yol açıyor, ama zararları, kazançlarının çok ötesinde.
Biz yönetimden ne bekliyoruz? Neden sürdürülebilir alternatifler hâlâ zorunlu hâle gelmiyor?
Eğitimin Gücü: Bilinçli Nesiller Yetiştirmek Eğitim, felaketlerle baş etmenin ve toplumsal duyarlılığı artırmanın en güçlü aracıdır. Ama eşit erişim hâlâ sağlanamıyor. Bazı çocuklar bilgiye ulaşamıyor, bazı bölgelerde okullar yetersiz kalıyor. Öte yandan, teknoloji gençleri oyun ve ekranlara gömüyor, çevreye ve topluma duyarlılık köreliyor. Biz, gençleri sadece bilgiyi tüketen değil, sorgulayan ve koruyan bireyler hâline getirmek için ne yapıyoruz?
Umudu İnşa Etmek: Harekete Geçmek Bizim Elimizde İlk adım, kendi çevremizde başlar: Madenlerin ve endüstriyel faaliyetlerin denetimi, atık su yönetimi, yerel topluluklarla birlikte sürdürülebilir projeler…
Tarım ve hayvancılık desteklenmeli, su kaynakları korunmalı, ekonomik krizle mücadele edilmeli. Eğitim kurumları da bu sürecin aktif bir parçası olabilir. Okullar, öğrencileriyle birlikte çevre projeleri üreterek yanan ormanları yeniden inşa edebilir, fidan dikme çalışmalarıyla toprağa ve geleceğe umut ekebilir. Böylece gençler, sadece bilgiyi tüketen değil, doğayı koruyan ve yeniden canlandıran bireyler olarak yetişir; doğa ve toplum arasındaki bağ güçlenir. Her kül olmuş ağaç, kurumuş dere, yoksullaşmış köy, ölü hayvan…
Felaket mi, ders mi?
Doğa soruyor: “Ne zaman duracaksınız? Ne zaman sahip çıkacaksınız bana, birbirinize, geleceğinize?” Umudu fark ettiğimiz anda başlatabiliriz. Her birimiz bir damla su, bir tohum, bir nefes olabiliriz. Biz birlikte harekete geçtiğimizde, yanan ormanları yeniden yeşertebilir, kuruyan dereleri canlandırabilir, yoksullaşan köylere nefes olabiliriz.
Ben ve biz…
İşte o zaman doğa konuşacak, biz de dinlemeyi öğreneceğiz.